Gezi Önerisi - Maşukiye

04:46 , 0 Comments

Evet güneşli bir yaz günü ve istikamet Kocaeli. Maşukiye'ye gidilecek, Oradan sapanca gölünün kıyısına inilecek. Kartepe'de bir doğa yürüyüşü yapılacak ve akşam kalmak için bir dostun kapısı çalınacak...


Her seyahat öncesi olduğu gibi heyecanlıyız ama önce gideceğimiz yerin tarihine kısa bir bakış atalım.
İlçe Kocaeli merkezden 20 kilometre uzakta. Nüfusu yaklaşık 7000. Maşukiye beldesinin Soğuksu ve Çınarlı olmak üzere iki mahallesi var.1864 yılında sona eren Kafkas-Rus savaşından sonra Kafkasya Çerkesler'inin öncülüğünde kurulmuş. Daha sonra Kafkasya Lazları ve Karadenizliler'in de köye yerleşmesiyle bugünkü belde oluşmuş.
İstanbul ile Maşukiye arası ise 130km. Kartepe Maşukiye arası sadece 13 km uzaklıkta.
Vakit kaybetmeden yola çıkıyoruz İstanbul'dan ve 1,5 saate oradayız. Harita navigasyon vs kullanmadan sadece tabelalara dikkat ederek bu yolculuğu yapıyoruz. Bakınca işte Sapanca gölü, ve şu sağdaki yüksek tepe olmalı Kartepe.    

Vakit kaybetmeden yola çıkıyoruz İstanbul'dan ve 1,5 saate oradayız. Harita navigasyon vs kullanmadan sadece tabelalara dikkat ederek bu yolculuğu yapıyoruz. Bakınca işte Sapanca gölü, ve şu sağdaki yüksek tepe olmalı Kartepe.  

Daha Kartepe-Sapanca sapağına girdiğiniz andan itibaren karşılacağımız güzellikler kendini göstermeye başladı. Maşukiye'ye gidiyor olmak bile nedendir bilinmez inanılmaz huzur verdi. Yemyeşil bir doğası, tertemiz bir havası var.
Oksijen dolu havasını içimize çektiğimizde ve yol kenarında durup toprağa dokunduğumuzda yüreğimize bir aşk dokunuşunu hissediyoruz. Burası ismi gibi bir yer diyoruz gezimize eşlik eden arkadaşlarla beraber. Evet tam da tahmin ettiğiniz gibi Maşukiye’nin adı “maşuk”tan geliyor yani aşktan!

Maşukiye aslında mağaraları ve çok lezzetli alabalıkları ile ünlü.Yol boyunca bir çok alabalık restoranıyla karşılaşıyoruz.Oteller gibi restoranları da yılın her mevsimi hizmet veriyormuş.Birini seçip kiremitte sunulan alabalıkların tadına bakabilirsiniz. Kiremitte pirişilmiş ve yanında zeytin yağlı salata ile servis edilen ala balıklar güzel görünüyorlar! Ama biz serpme kahvaltıyla yetiniyoruz.

Çünkü bize göre henüz sabah saatlerindeyiz ve biz balığımızı sapanca gölü üzerinde asma bir rıhtımda akşam yemeyi planladık. Karnımız doyduğuna göre artık gönlümüzce gezebiliriz.Burada yeşilin yirmiden fazla tonunu görebileceğiniz yürüme parkları, şelale, çağlayan ve pınarları ile bir cennet bahçesi saklı adeta.

Uzun bir doğa yürüyüşünün ardından arabayla Kartepe'ye doğru tırmanıyoruz.
Dağda yükseldikce yoğun bir sis var. Yol kenarındaki göl manzarası en güzel restoranlardan birini daha seçip yorgunluk kahvemizi içme zamanı!

Burada yaşanır mı? Yaşanır. Hem de ne güzel yaşanır. Şöyle göl manzaralı ahşap bir evde bir hafta kalsak ve bu temiz havayı çiğerlerimize doldursak, bir hafta sonu sesten trafikten uzak kuş cıvıltıları ile uyansak daha başka ne isteriz ki..
Hülyalara dalıyoruz. Hayaller kuruyoruz. Buradan bir arsa alıp küçük bir ev yapsak diyoruz. 

Ama o kadar derine dalmaya gerek yok.Oteller var. Maşukiye otelleri esasen hafta sonları kalabalık olsa da, uzun tatiller için de düşünülebilir elbette. Buradaki oteller her bütçeye hitap ediyor. Ekonomik ve İstanbul'a yakın tatil isteyenlerin keşfedilmeyi bekleyen cenneti Maşukiye!

Akşam üzeri yaptığımız doğa yürüyüşlerinin ardından Maşukiye'ye yakın olan bir diğer noktaya doğru geçiyoruz.Sapanca Gölü. Gölün kıyısında dilediğimiz kadar yürüyüş yapıp mangal yapanları izliyoruz.Ve göl kenarında yürümekten tam yorulmuşken  izlediğimiz patika bizi çocukluğumuza götürüyor.O patikanın son noktasında böğürtlenler var:) Elbette buraya kadar gelmişken tadına bakıyoruz. 

Akşamı ise gölün kenarında sıralanmış restoranların birinde yapacağız. Gölün üzerinde ahşap bir rıhtımda yürüdükten sonra büyük bir balkon gibi içinde masaları olan noktaya geliyoruz.
 Ağustos sıcağında birden bir yağmur başlıyor. Kimin umrunda!

Balıklarımızı söylüyoruz ve gölün üzerine düşen yağmur tanelerini izlemeye koyuluyoruz. Yağmur tanelerinin göl yüzeyinde açtığı irili ufaklı delikler. Suya yağmurun yağmasını izlemek aslında birbirinden olan ama ayrı kalmış iki sevgilinin kavuşması izlemek gibi. Ne diyelim? İyi ki varsın su döngüsü! Varsın ki yaşadığımızı hatırlıyoruz arada.



Görüyorsunuz suya düşen yağmur tanelerinden sadece yağmurun şiddeti anlaşılmıyor aynı zamanda  içimizdeki açlık ortaya çıkıyor.  Hassaslaşıyoruz. Tam bu sırada mis gibi balıklarımız geliyor. Muhabbetle yiyoruz. Doyurduğumuz artık herzamanki o koca işkembemiz değil sanki aynı zamanda romantizme açlığımız da doydu!


Bundan sonrasını anlatmak oldukça zor. Gidin kendiniz görün. "Aşk" sizi çağırıyor! 


  

0 yorum: