Gezi Önerisi - Maşukiye
Evet güneşli bir yaz
günü ve istikamet Kocaeli. Maşukiye'ye gidilecek, Oradan sapanca gölünün
kıyısına inilecek. Kartepe'de bir doğa yürüyüşü yapılacak ve akşam kalmak için
bir dostun kapısı çalınacak...
Her seyahat öncesi
olduğu gibi heyecanlıyız ama önce gideceğimiz yerin tarihine kısa bir bakış
atalım.
İlçe Kocaeli merkezden
20 kilometre uzakta. Nüfusu yaklaşık 7000. Maşukiye beldesinin Soğuksu ve
Çınarlı olmak üzere iki mahallesi var.1864 yılında sona eren Kafkas-Rus
savaşından sonra Kafkasya Çerkesler'inin öncülüğünde kurulmuş. Daha sonra
Kafkasya Lazları ve Karadenizliler'in de köye yerleşmesiyle bugünkü belde
oluşmuş.
İstanbul ile Maşukiye
arası ise 130km. Kartepe Maşukiye arası sadece 13 km uzaklıkta.
Vakit
kaybetmeden yola çıkıyoruz İstanbul'dan ve 1,5 saate oradayız. Harita
navigasyon vs kullanmadan sadece tabelalara dikkat ederek bu yolculuğu
yapıyoruz. Bakınca işte Sapanca gölü, ve şu sağdaki yüksek tepe olmalı Kartepe.
Vakit
kaybetmeden yola çıkıyoruz İstanbul'dan ve 1,5 saate oradayız. Harita
navigasyon vs kullanmadan sadece tabelalara dikkat ederek bu yolculuğu
yapıyoruz. Bakınca işte Sapanca gölü, ve şu sağdaki yüksek tepe olmalı Kartepe.
Daha Kartepe-Sapanca
sapağına girdiğiniz andan itibaren karşılacağımız güzellikler kendini
göstermeye başladı. Maşukiye'ye
gidiyor olmak bile nedendir bilinmez inanılmaz huzur verdi. Yemyeşil bir
doğası, tertemiz bir havası var.
Oksijen dolu havasını
içimize çektiğimizde ve yol kenarında durup toprağa dokunduğumuzda yüreğimize
bir aşk dokunuşunu hissediyoruz. Burası ismi gibi bir yer diyoruz gezimize
eşlik eden arkadaşlarla beraber. Evet tam da tahmin ettiğiniz gibi Maşukiye’nin
adı “maşuk”tan geliyor yani aşktan!
Maşukiye aslında
mağaraları ve çok lezzetli alabalıkları ile ünlü.Yol boyunca bir çok alabalık
restoranıyla karşılaşıyoruz.Oteller gibi restoranları da yılın her mevsimi
hizmet veriyormuş.Birini seçip kiremitte sunulan alabalıkların tadına
bakabilirsiniz. Kiremitte pirişilmiş ve yanında zeytin yağlı salata ile servis
edilen ala balıklar güzel görünüyorlar! Ama biz serpme kahvaltıyla yetiniyoruz.
Çünkü bize göre henüz
sabah saatlerindeyiz ve biz balığımızı sapanca gölü üzerinde asma bir rıhtımda
akşam yemeyi planladık. Karnımız doyduğuna göre artık gönlümüzce
gezebiliriz.Burada yeşilin yirmiden fazla tonunu görebileceğiniz yürüme
parkları, şelale, çağlayan ve pınarları ile bir cennet bahçesi saklı adeta.
Uzun bir doğa
yürüyüşünün ardından arabayla Kartepe'ye doğru tırmanıyoruz.
Dağda yükseldikce yoğun
bir sis var. Yol kenarındaki göl manzarası en güzel restoranlardan birini daha
seçip yorgunluk kahvemizi içme zamanı!
Burada yaşanır mı?
Yaşanır. Hem de ne güzel yaşanır. Şöyle göl manzaralı ahşap bir evde bir hafta
kalsak ve bu temiz havayı çiğerlerimize doldursak, bir hafta sonu sesten
trafikten uzak kuş cıvıltıları ile uyansak daha başka ne isteriz ki..
Hülyalara dalıyoruz.
Hayaller kuruyoruz. Buradan bir arsa alıp küçük bir ev yapsak diyoruz.
Ama o kadar derine
dalmaya gerek yok.Oteller var. Maşukiye otelleri esasen hafta sonları kalabalık
olsa da, uzun tatiller için de düşünülebilir elbette. Buradaki oteller her
bütçeye hitap ediyor. Ekonomik ve İstanbul'a yakın tatil isteyenlerin
keşfedilmeyi bekleyen cenneti Maşukiye!
Akşam üzeri yaptığımız
doğa yürüyüşlerinin ardından Maşukiye'ye yakın olan bir diğer noktaya doğru
geçiyoruz.Sapanca Gölü. Gölün kıyısında dilediğimiz kadar yürüyüş yapıp mangal
yapanları izliyoruz.Ve göl kenarında yürümekten tam yorulmuşken izlediğimiz patika bizi çocukluğumuza
götürüyor.O patikanın son noktasında böğürtlenler var:) Elbette buraya kadar
gelmişken tadına bakıyoruz.
Akşamı ise gölün
kenarında sıralanmış restoranların birinde yapacağız. Gölün üzerinde ahşap bir
rıhtımda yürüdükten sonra büyük bir balkon gibi içinde masaları olan noktaya
geliyoruz.
Ağustos sıcağında birden bir yağmur başlıyor.
Kimin umrunda!
Balıklarımızı
söylüyoruz ve gölün üzerine düşen yağmur tanelerini izlemeye koyuluyoruz.
Yağmur tanelerinin göl yüzeyinde açtığı irili ufaklı delikler. Suya yağmurun
yağmasını izlemek aslında birbirinden olan ama ayrı kalmış iki sevgilinin
kavuşması izlemek gibi. Ne diyelim? İyi ki varsın su döngüsü! Varsın ki
yaşadığımızı hatırlıyoruz arada.
Görüyorsunuz suya düşen
yağmur tanelerinden sadece yağmurun şiddeti anlaşılmıyor aynı zamanda içimizdeki açlık ortaya çıkıyor. Hassaslaşıyoruz. Tam bu sırada mis gibi
balıklarımız geliyor. Muhabbetle yiyoruz. Doyurduğumuz artık herzamanki o koca
işkembemiz değil sanki aynı zamanda romantizme açlığımız da doydu!
Bundan sonrasını anlatmak oldukça zor. Gidin
kendiniz görün. "Aşk" sizi çağırıyor!
0 yorum: